Dünyada yaygınlaşan neoliberal eksenli politikalarla sağlık alanı, vatandaşlık hakkı olmaktan çıkarılarak metalaştırılmış ve bu alanlarda sosyal devlet anlayışı terk edilerek rekabet ve piyasa koşulları merkeze alınmıştır. Neoliberal müdahaleler sonucu sağlık hizmetlerinden faydalanma ve yaşama hakkı, insanlık onuruna yakışmayacak biçimde engellenmekte ve uluslar arası anlaşmalarla anayasaya aykırı biçimde ihlal edilmektedir. 2006 yılında sağlık ve sosyal güvenlik alanında var olan eşitsizlik ve ihlaller neoliberal “Sağlıkta Dönüşüm” programı ile daha da büyütülmüştür. Sağlıkta neoliberal müdahaleler sonucu ortaya çıkan tablo yoksul ve emekçi kitleler açısından tam bir yıkım tablosuna dönüşmüştür.
I)SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM:
“Sağlıkta Dönüşüm Programı” olarak kamuoyuna lanse edilen program hem sağlık hizmeti verenler hem de sağlık hizmetlerinden faydalananlar açısından tam bir yıkım programıdır. Programda iki temel üzerine oturtulan “Dönüşüm” olgusu şimdiye kadar büyük oranda merkezden ve kamu eliyle yürütülen sağlık hizmetlerinin tasfiyesi ve özel sektöre devredilmesine dayandırılmaktadır.
Sağlıkta neoliberal reform ve dönüşüm;-sağlık ve sosyal harcamaların kısılması, -emek ve finans piyasalarının deregüle edilmesi, -sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi, -kamu tarafından fon ayrılan sağlık hizmetlerinin ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir.
I.1)Sağlık Hizmeti Sunanlar Açısından “Sağlıkta Dönüşüm”:
“Sağlıkta Dönüşüm Programı” temel sağlık felsefesini terk ederek, toplumun sağlığını hiçe sayarak kâr hırsına ve rekabete dayalı işletmeler biçiminde sağlık hizmetini yeniden düzenlemeye çalışmaktadır. Böylece, sağlık hizmeti verenler açısından ekip anlayışı ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bununla birlikte ücretlerin düşürülmesi ve bordro esaslı ücretlendirme yerine performansa dayalı bir sisteme geçilmesi söz konusudur.
Programla ayrıca sağlık emekçilerinin istihdam süreleri ve koşullarında piyasaya tam bağımlılık çerçevesinde iş güvenceli çalışma yerine esnek istihdam ve sözleşmeli çalışma esas alınarak sağlık emekçilerinin sosyal ve özlük hakları eritilmeye çalışılmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatı’nın 2007 Yılı Programında “işgücü piyasasında esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılmasının özel önemi olduğundan bahsedilerek işgücü piyasasında esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşmasının önündeki mevcut yasal engellerin kaldırılması ve bu çalışma biçimlerinin teşvik edilmesinden bahsedilmektedir. Bu programla hükümet hem sağlık hakkına saldırmakta hem de çalışma koşullarını insanlıktan uzak müdahalelerle düzenlemeye kalkışmaktadır.
I.2)Sağlık Hizmeti Alanlar Açısından “Sağlıkta Dönüşüm”:
Sağlık hizmeti alanlar için de tablo oldukça kötüdür. “Sağlıkta Dönüşüm” programı ile vergilerle finanse edilmesi gereken sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin, sigorta ve cepten ödemelerle finanse edilmesi hedeflenmektedir. Emekçiler için zaten oldukça ağır olan vergilendirme sistemine ek olarak sağlık ve sosyal güvenlik için ekstradan prim ödemeye dayanan bu sistem var olan yükü ağırlaştırmakta ve eşitsizlikleri arttırmaktadır.
Kısmen yürürlükte olan ve yeni yılda tümüyle yürürlüğe girmesi planlanan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası (SSGSS) ile asgari ücretin üçte biri olan 126 YTL'lik geliri olan 18 yaşından büyük herkes, gelirinin en az 64 YTL'sini prim olarak ödeyecek.
Ebeveyni üzerinden sağlık hizmeti alanlar, lise veya dengi okulda eğitime devam ettikleri takdirde 20 yaşına kadar, yükseköğrenime devam ettiklerinde ise 25 yaşına kadar bu haklarından yararlanabilecek. 25 yaşından büyük herkes anne-babasının vesayeti altından çıkmış kabul edilerek, kendi primini yatırmadığı sürece Sosyal Güvenlik Kurumu'na dahil olamayacak. Yasayla birlikte paralı hale getirilen sağlık hizmetlerinde, çalışanlardan tedavi giderleri için katkı payı alınması, profesör ve doçent doktorlar tarafından tedavi edilmek isteyenlerin ekstra ödeme yapması öngörülüyor.
I.2.1)Aile hekimliği:
Sağlıkta Dönüşüm programının önemli bileşenlerinden biri aile hekimliği sistemidir. Bu sistemin uygulandığı pilot bölgelerden biri olan Samsun’da yapılan SES’in yaptığı bir alan araştırmasına göre;
1) Aile Hekimliği süreci özellikle kırsalda hasta hakları ihlallerine dönüştürülmüştür. 2) Kırsalda aşılama çalışmalarında tam bir kaos mevcuttur. 3) Verem ile savaş durmuştur. 4) Sevk zinciri yok sayılmış. Bu konuda her geçen gün birbiriyle uyumsuz açıklamalar yapılmıştır. Pilot yasada uygulanacağı söylenen sevk zinciri tamamen ortadan kaldırılmıştır, yeni çıkarılan bir uygulama ile 3. basamak sağlık kuruluşlarına bile gidişlerde sevk zorunluluğu kaldırılmıştır.5) Halkın 112 Acil Hizmetlerinden yararlanması tamamen şansa bırakılmıştır. 7) Toplum Sağlığı Merkezleri oluşturulamamış, oluşturulanlarda ise tam bir kadrolaşma gözlenmiştir. 8) Sağlık çalışanlarının özlük hakları yok sayılmış, iç barış bozulmuş, geçici görevlendirmelerdeki keyfiyet, tam bir siyasal savaşa dönüştürülmüştür. 9) Sigortalı bireylerin cepten ödemeleri artmıştır. 10) Kırsal kesimde sağlık hizmetinin devamlılığı bozulmuş, halkın sağlığa ulaşma hakkı kesintiye uğramıştır. 11) İlaç harcamaları artmıştır. 12) Bulaşıcı hastalıklar konusunda hiçbir çalışma yapılmamıştır. 13) Vergilerimizle yapılan Sağlık Ocakları kapatılırken hakkaniyet, eşitlik, sosyal adalet yok sayılmıştır. 14) Sağlık hizmetinin olmazsa olmazı “meslek ahlakı” sağlık yönetimince tehditlere, geçici görevlendirmelere dönüştürülmüştür.
I.2.2)Özürlüler:
IMF ve Dünya Bankası patentli Genel Sağlık Sigortası getirmeye çalıştığı sosyal güvenlik ve sağlıkta prim sistemi ile özürlülerin de büyük bir bölümünün sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkını gasp etmeyi amaçlamaktadır. Özürlüler İdaresi Başkanlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü(DİE)’nin 2003 yılında açıkladıkları ortak rapora göre özürlülerin yaklaşık %40’ının sosyal güvenliği yoktur.
Sosyal Güvenlik durumuna göre özürlüler
toplam özürlü nüfus içinde( %)
toplam özürlü erkek nüfus içinde( %)
toplam özürlü kadın nüfus içinde(%)
Sosyal güvenliği olan
60,28
57,58
62,49
Sosyal güvenliği olmayan
39,72
42,42
37,51
TÜBİTAK Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırma Grubu’nun 2002’de yaptığı Türkiye Özürlüler Araştırması’nın 2006 İkincil Analiz raporuna göre de özürlülerin neredeyse yarısı engelliliği ile ilgili herhangi bir sağlık hizmeti alamamaktadır.
I.2.3)Kayıt Dışı Çalıştırılanlar:
“Sağlıkta Dönüşüm” programının önemli açmazlarından biri de kayıt dışı çalıştırılanlardır. Ülkemizde kayıt dışı çalışma biçimleri giderek yaygınlaşmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü 2003 Yılı Hane halkı işgücü anketine göre, SSK’lı işçi olarak çalışması gereken 3 milyon 224 bin kişi, Bağ-Kur’lu olması gereken 3 milyon 675 bin kişi ve ücretsiz aile işçisi sayılan 3 milyon 836 bin kişi olmak üzere toplam 10 milyon 735 bin kişi kayıt dışıdır. Ve kayıtdışı nüfus toplam işgücünün %52’sini meydana getirmektedir. Sayıları giderek artan bu insanlar kayıtlı çalıştırılmadıkları için prim ödeyemeyeceklerinden doğrudan GSS kapsamı dışında kalacaklardır. Türkiye’de 22 milyon 838 bin çalışandan sadece 11 milyon 168 bini SKK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’na kayıtlı bulunmaktadır. Geriye kalan 11 milyon 670 bin kişinin ise herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kaydı bulunmamaktadır.
Türkiye’deki yüksek işsizlik seviyesi de kayıt dışı çalışmayı arttırmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatı Dokuzuncu Kalkınma Programı (2007- 2013) 2007 Planına göre 2000-2005 yıllarını kapsayan dönemde Türkiye’de yaratılan istihdam, çalışma çağı nüfusu ve işgücü artışının gerisinde kalmıştır. 2000 yılında % 6.5 olan işsizlik oranı 2005 yılında %10.3 seviyesine yükselirken tarım dışı işsizlik oranı 2000 yılında %9.4’ten 2005 yılında %13.6’ya ulaşmıştır. Bu verilere göre her yıl artan oranda insanımız işsizlik yüzünden, işçilere dair her türlü hakkın gasp edildiği kayıt dışı çalışma koşullarını seçmek zorunda bırakılmakta ve kayıt dışı çalıştığı için de sağlık ve sosyal güvenlik imkânlarından yararlanamamaktadır.
Prim ödemelerini GSS de belirtilen düzenlemeye uygun ve zamanında yapamayan sigortalılar ile bu kişilerin bakmakla yükümlü olduğu kişiler, ödenmemiş primler ödeninceye kadar GSS'nın sağlık hizmetlerinden, acil durumlar dışında yararlanamayacaktır. Bağ-Kur'da kaydı bulunan ancak primini ödeyemediği için sağlık hizmeti alma hakkını kaybetmiş olan yaklaşık 8 milyon kişi vardır. Ayrıca SSK'lıların da yüzde 20'si primleri işveren tarafından ödenmediğinden, GSS’nin dışladığı diğer bir toplumsal kesimi oluşturmaktadır.
II)KAMU SAĞLIK HARCAMALARI:
Sağlık politikalarının hangi ideolojiden beslendiği ve bu politikaların hangi toplumsal kesimlere göre düzenlendiği, sağlık bütçesi aracılığıyla da izlenebilir. 2006 yılında toplam kamu sağlık giderleri 23,3 milyar YTL olarak gerçekleşmiş, toplam kamu tedavi giderleri 12,3 milyar YTL olmuştur.
Sağlık harcamalarının bu denli hızlı artmasından emekçiler ve yoksul kesim değil özel sektör ve uluslar arası tekeller faydalanmıştır. Türkiye’de kamu sağlık harcamaları kamudan özele kaynak aktarma mekanizmalarından biri olarak işlev görmektedir. AKP döneminde bu mekanizma derinleştirilmiş ve sağlık harcamalarının giderek daha büyük kısmı özel sektöre kaydırılmıştır. 2000 yılında kamu sağlık harcamalarının özel sektöre aktarılan kısmı %24 seviyesinde iken; AKP iktidarının 3. yılında bu oran ikiye katlanmıştır.
yıllar
Toplam sağlık
harcamaları
içinde
kamunun payı
Bu harcamaların
ne kadarı
kamuya
aktarıldı?
Bu harcamaların
ne kadarı
özel sektöre
aktarıldı?
2000
62
38
24
2003
76
39
37
2005
86
39
47
II.1)Kamu Tedavi Harcamaları:
2007 Mayıs ayı itibariyle Sağlık Bakanlığı’na bağlı 829 adet kamu hastanesi bulunmaktadır ve bu hastanelerin yaklaşık 100 tanesi asıl yükü çekmektedir. Ancak bu hastanelerin yaklaşık %65’i satın aldığı mal ve hizmetlerle ilgili olarak tedarikçileriyle icralık durumdadır. Devlet kamuya neredeyse sadece personel masraflarını karşılayacak miktarda kaynak ayırırken özel hastanelerin gereksiz yere kabarıklaştırılmış faturaları gecikmeden ödenmektedir.
Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerinin yükünü azaltmak ve halkın özel hastane olanaklarından yararlanmasını sağlamak bahanesiyle kamu çalışanlarının, özel sağlık kurumlarından yararlanmasının yolu açılarak, özel sektöre daha fazla rant alanı açılmıştır. Ancak bu uygulamanın yıkıcı sonuçları insan hayatını tehdit eden boyutlardadır. SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı'na kayıtlı hastalar, özel hastanelerde en kalitesiz malzemelerle ameliyat edilmektedir. Özellikle kalp ameliyatlarında kalitesiz kataterler, iplikler, stentler ve balonlar kullanılmakta, az ve kalitesiz malzeme ile çok sayıda hasta tedavi edilerek 'sürümden' kazanılmaktadır. AKP döneminde özel hastanelerde hasta yatış oranı oldukça büyük bir hızda artmıştır.
Hastanelerde Yatan Hasta Artış Oranı:
YIL/ KURUM
2001-2
2002-3
2003-4
2004-5
Sağlık Bakanlığı hastaneleri
1,6
4,8
27,5
81,1
Üniversite hastaneleri
7,6
15,3
26,8
31,2
Özel sağlık kuruluşları
11,9
10,8
34,7
64,6
SSK
5,4
1,4
3,4
-
Diğer Kurumlar
-17,5
18,2
-36,1
22,4
Türkiye ortalaması
4,1
4,1
16,9
22,2
II.2)Kamu ilaç harcamaları:
Koruyucu sağlık hizmetlerine genel bütçeden ayrılanı pay, AKP döneminde sürekli düşürülmüş ve reel olarak azaltılmıştır. AKP iktidarında sağlık harcamalarında reel olarak % 41,2 oranında artış olmasına rağmen, OECD 2005 verilerine göre koruyucu nitelikte yapılan kişi başına sağlık harcamalarının en düşük olduğu ülke Türkiye’dir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin aldığı pay 2003’te toplam genel yönetim sağlık harcamaları içinde % 5 iken, bu oran 2004'te %2.6' ya düşürülmüştür. Tedavi edici hizmetlerin toplam sağlık harcamalarındaki payı ise aynı dönemde % 84'ten % 90'a ulaşmıştır.
Kaynakların genelde tedavi edici sağlık hizmetlerine yönlendirilmesi ve koruyucu sağlık hizmetlerinin niteliğinin geliştirilmesinin ihmali ilaç harcamalarını büyük ölçüde arttırmıştır. 14 Aralık 2004'te Maliye Bakanı, Çalışma Bakanı ve Türk Eczacılar Birliği Başkanı tarafından imzalanan Protokolle büyük bir tasarruf sağlanacağı müjdesi verilmişti. Ancak protokolün imzalanmasının ardından, ilaç tekellerinin örgütü olan Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği gazetelere teşekkür ilanları verdi ve böylelikle protokolün neye hizmet ettiği de açığa çıktı. Kamu İlaç Alımı Protokolü'nün imzalanmasının ardından SSK sağlık harcamaları 2006'da % 70 arttı. SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı'nın toplam sağlık giderlerinin GSMH'ya oranı %3,1’de kaldı. Toplam sağlık giderlerinin yüzde 42'lik kısmı ilaç harcamalarında kullanıldı.
Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin (AİFD) yaptığı “Türkiye 2006 Yılı İlaç Harcamaları” raporuna göre kutu bazında ilaç kullanımı 2005 yılında yüzde 17, 2006 yılında % 13 oranında artmıştır. Kamu ilaç harcamalarında gerçekleşen reel artış 2005 yılında % 3, 2006 yılında %5’tir. Devirden sonra ilaç harcamaları yaklaşık 2,5 milyar YTL ve sağlık harcamaları ise 3,6 milyar YTL artmıştır. SSK’nın kişi başı sağlık harcaması ise 124 dolar’dan 316 dolar’a yükselmiştir. SSK’nın devriyle birlikte ilaç üretimi iyice sınırlandırılmış ve ithalata dayalı bir ilaç sektörü oluşturulmuştur. 1999’da 1 milyar YTL’nin altında olan kamu ilaç harcamaları, 2006’da 10 milyar YTL olmuştur.
Kamu İlaç Harcamaları:
2002
5 milyar 232 milyon YTL
2003
6 milyar 801 milyon YTL (artış: %9.8)
2004
7 milyar 760 milyon YTL (artış:%4.4)
2005
8 milyar 779 milyon YTL (artış:%2.3)
2006
9.9 milyar YTL
Kaynak: Sağlık Bakanlığı
III)SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ:
1980li yıllarda kayıt dışı kesimin giderek büyümesi, prim alacaklarının tahsil edilememesi ve toplanan primlerle oluşan havuzdan kaynakların ucuz krediler şeklinde sermayeye aktarılması ile birlikte sosyal güvenlik kuruluşlarının finansman dengesi bozulmuştur. 2000li yıllarda ise bozulan dengeyi gidermek için devlet bütçesinden yapılan transferler sosyal güvenlik reformunun alt yapısını hazırlayacak biçimde propaganda amaçlı kullanılmıştır.
Bu katkının devlete olan yükü sürekli gündemde tutulmuş ve yükün engellenmesinin tek yolunun sosyal güvenlik sisteminin piyasa koşullarına göre düzenlenmesi olduğu belirtilmiştir. Bu tespitin yapılması için var gücüyle çalışan TÜSİAD sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin nasıl piyasalaştırılacağına dair pek çok rapor yayınlamıştır. TÜSİAD’ın önerdiği Şili modelinde özel şirketler tarafından işletilen emeklilik fonları yüzünden çok sayıda insan mağdur edilmiştir.
Sosyal güvenlik kurumlarına yatırım için yeterli kaynak ayrılmayarak, emekçilerin ödediği prim ve vergilerle kurulan bu tesisler önce verimsiz kılınmış, ardından kamuya ait birikim özel sektöre ve uluslar arası tekellere devredilmiştir.
III.1)SSK:
5283 sayılı yasa ile işçilerin ödediği primlerle kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu 148 hastanesi, 212 dispanseri, 202 sağlık istasyonu, 9 ağız ve diş sağlığı merkezi, 2 hemodiyaliz merkezi, 1 huzurevi ve 1 ilaç fabrikasıyla tasfiye edilerek, Sağlık Bakanlığı’na devredilmiştir. Dolayısıyla SSK hastanelerinin devri ve eczanelerinin kapatılması da Genel Sağlık Sigortası kapsamında ele alınmalıdır. Bu uygulamalar ile birlikte halkımızın nitelikli ve ucuz sağlık hizmetinden faydalanma imkânına zarar verilmiş ve sağlık hakkı gasp edilmiştir. Devrin SSK’ya getirmiş olduğu ek maliyet 6.1 milyar YTL’dir
SSK ilaç alım ve üretim modeli ile SSK bünyesindeki milyonlarca hastaya ucuz ilaç sağlamak mümkünken Kamu İlaç Alımı Protokolü’nün imzalanmasıyla SSK’lılar serbest eczanelere yönlendirildi. Dolayısıyla SSK’nın toplu alımlarla elde ettiği indirim olanaklarından, yoksul halk pahasına vazgeçildi. SSK ihale ile toplu alım yaparak ilaçları perakende satış fiyatları üzerinden değil imalatçı/ithalatçı fiyatı üzerinden yapılan indirimlerle alıyordu. Ayrıca ilaçların bir bölümünü de kendisi üretiyordu.
Türkiye’de toplam sağlık harcamalarının yarıya yakınını ilaç harcamaları oluşturmaktadır. Protokol uygulamaya konduğu tarihten itibaren ilaç harcamalarında baş döndürücü artışlar gerçekleştirildi ve 2006 yılı SSK sağlık harcamaları üç kat artarak kurum iflasın eşiğine getirildi.
Yıllara Göre SSK’nın Kullandığı Mal ve Hizmetin Kaynağı:
YILLAR
Dışarıdan satın alınan sağlık hizmeti %
Kurum sağlık tesislerinde üretilen mal ve hizmet %
toplam
1995
21,2
78,8
100
1996
23,4
76,6
100
1997
24,9
75,1
100
1998
25,9
74,1
100
1999
28,4
71,6
100
2000
30,2
69,8
100
2001
32,3
67,7
100
2002
29,6
70,4
100
2003
30,0
70,0
100
2004
39,4
60,6
100
2005
79,4
20,6
100
2006
95,0
5
100
SSK'nın son verilerine göre 2004'te 6,6 katrilyon lira olan toplam sağlık harcaması, SSK’nın tasfiyesinin ardından 2006'da 5 katrilyon liralık (yüzde 70) artışla 11.5 katrilyon liraya yükselmektedir. Bu artışın büyük bir bölümü ise 2004'te 2.6 katrilyon lira olan ilaç harcamalarının 2006'da 2 katın üzerinde artışla 5.5 katrilyon liraya çıkması nedeniyle meydana gelmektedir.
Sosyal Sigortalar Kurumu Sağlık Harcamaları (milyar YTL)
yıllar
Toplam sağlık harcaması
İlaç harcaması
İlaç harcaması artış oranı
İlaç harcamalarının sağlık harcamaları içindeki payı %
Kurum eczanelerine yapılan harcamalar
Anlaşmalı
eczanelere
yapılan
harcamalar
2003
4.981.194
2.101.496
11.9
42.2
1.662.128
439.368
2004
6.635.691
2.687.750
27.9
40.5
2.159.597
528.153
2005
7.457.105
3.552.939
32.2
47.6
881.953
2.670.986
2006
11.416.477
5.373.128
51.2
47.1
0
5.373.128
2007 yılında Sosyal Güvenlik Kurumları'nın toplam gelirleri 56,8 milyar YTL toplam giderleri ise 80.6 milyar YTL olması öngörülmektedir. Bu kurumların bütçe açığının da 23,8 milyar YTL olması beklenmektedir. Buna göre 2006 yılı ile kıyaslandığında 2007 yılı için açık yüzde 9.1 oranında artacaktır. Bu rakam GSMH'nin 3.78'ine denk gelmektedir. Açığın bu denli büyümesinde hiç kuşkusuz bu kurumlara yatırım için yeterli kaynak ayrılmamasının ve hatta AKP döneminde yatırım için ayrılan kaynakların büyük ölçüde düşürülmesinin göz ardı edilemeyecek bir payı vardır.
Kamu Yatırım Harcamalarının Kurumsal Gelişimi:
Yüzde dağılım : * GSMH’ya oranları:
2002
2003
2004
2005
2006tahmin
2007bütçe
2002
2003
2004
2005
2006tahmin
2007bütçe
Bütçe
53.1
45.4
39.2
43.7
41
40.7
3.07
2.01
1.64
2
1.85
1.87
KİTler
20.1
15.7
19.8
16.6
15.2
13.7
1.16
0.7
0.83
0.76
0.68
0.63
İller Bankası
2.1
2.9
2.1
2
1.8
2.3
0.12
0.13
0.09
0.09
0.08
0.1
Döner Sermaye
0.9
0.9
2.4
1.3
1.1
1.8
0.05
0.04
0.1
0.06
0.05
0.08
Sosyal GüvenlikKurumları.
0.8
0.7
0.8
0.3
0.2
0.4
0.05
0.03
0.03
0.01
0.01
0.02
Fonlar
0
0
0.1
0.1
0
0
0
0
0
0
0
0
Toplam
77
65.7
64.4
59.2
59.2
59
4.44
2.91
2.7
2.92
2.67
2.7
Yerel Yönetimler
23
34.3
35.6
40.8
40.8
41
1.33
1.52
1.49
1.65
1.84
1.88
Genel Toplam
100
100
100
100
100
100
5.77
4.43
4.19
4.57
4.51
4.58
Kaynak: DPT Genel Ekonomik Hedefler ve Kamu Yatırımları Raporu
Kamusal sağlık hizmeti veren kurumlarda uzun süreden beri yatırımlar durdurulmuş ve personel açığı bilerek kapatılmamıştır. Kamuoyunda bu yolla yaratılan hoşnutsuzluk “Sağlıkta Dönüşüm” programının kitlelerce benimsenmesi için kullanılmaktadır. Hastalar “müşteri” konumuna getirilmekte ve sağlık hizmetlerinin kamusal finansmanı yerine özel rekabet ve piyasa güçlerine dayanan bir finansman biçimi getirilmeye çalışılmaktadır.
Başta Kamu Yönetimi Reformu olmak üzere sağlıkta neo-liberal dönüşüm programının temel gerekçesi olarak hükümet tarafından ileri sürülen sosyal güvenlik kuruluşlarının bütçeye yükü, faiz ödemeleri ile kıyaslandığında oldukça düşük seviyededir. Bütçeden sosyal güvenliğe son on yılda bütçeden aktarılan kaynakların toplamı 60 milyar YTL iken faiz ödemelerine ayrılan kaynak ise 252 milyar YTL’dir.
Sosyal Güvenlik Katkıları ve Faiz Ödemeleri 1994–2004 (YTL)
Sosyal Güvenlik Katkıları
Faiz ödemeleri
Yıl
Miktar
Milli Gelire Oranı
Bütçeye Oranı
Miktar
Milli Gelire
Oranı
Bütçeye Oranı
1994
40.580.000
1,0%
4,5%
298.285.000
7,7%
33,2%
1995
108.200.000
1,4%
6,3%
576.115.000
7,3%
33,7%
1996
335.300.000
2,2%
8,5%
1.497.401.000
10,0%
38,0%
1997
760.000.000
2,6%
9,5%
2.277.917.000
7,7%
28,5%
1998
1.400.000.000
2,6%
9,0%
6.176.595.000
11,5%
39,6%
1999
2.750.000.000
3,5%
9,8%
10.720.840.000
13,7%
38,2%
2000
3.225.685.000
2,6%
6,9%
20.439.862.000
16,3%
43,9%
2001
5.112.000.000
2,9%
6,4%
41.064.609.000
23,3%
51,1%
2002
11.205.000.000
4,1%
9,7%
51.870.659.000
18,9%
44,8%
2003
15.922.000.000
4,5%
11,3%
58.609.163.000
16,4%
41,7%
2004
19.300.000.000
4,5%
13,8%
58.488.490.000
13,6%
41,7%
Toplam/
Ortalama
60.158.765.000
3,9%
10,3%
252.019.936.000
16,3%
43,3%
Kaynak: Hazine, DPT ve Maliye Bakanlığı
Sonuç:
IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği gibi uluslar arası finans kurumları ve bölgesel bloklar kamu hizmetlerinin piyasaya devredilmesi için küresel çapta faaliyetler sürdürmektedirler. Bu küresel kurumların dayatmaları halkın değil yerel ve küresel sermaye gruplarının çıkarlarına uygundur. 2006 yılı bu politikaların Türkiye’de yoğun biçimde hayata geçirildiği yıl olmuştur.
Sağlık ile ilgili değişimlerin, sağlığın bir hak olduğu ve bu hakkın da kamusal bir anlayışla karşılanması gerekliliği üzerinden yapılmadığı takdirde yaratacağı toplumsal tahribat ortadadır. Genel Sağlık Sigortası; Anayasa ve uluslar arası sözleşmeler çerçevesinde sağlanan sağlık haklarını gasp etmekte, kamusal sağlık hizmeti sağlanması yerine de prim ödemelerinin miktarına ve sürekliliğine bağlı olarak sınırlanmış sağlık hizmeti verilmesini getirmektedir. Tüm bunlara ek olarak da katılım payıyla pek çok insanı daha fazla mağdur etmektedir. Yeterli kaynak ayrıldığı takdirde ülkemizde üretilebilecek olan bazı temel sağlık hizmetlerinin, uluslar arası şirketlerden alınmaya başlaması ile birlikte sağlık hizmetlerinin erişilemezliği artmakta ve bu yolla hizmetler daha pahalı hale getirilmekte ve sağlık harcamaları hızlı bir biçimde artmasına rağmen nüfusun büyük bir bölümü kaliteli sağlık hizmetinden faydalanamamaktadır.
Temel insanlık hakkı olan sağlık hakkı kamusal bir anlayışla yeniden düzenlenmeli ve sağlık hizmetlerinin piyasalaştırılmasından kaynaklı olarak artan sağlıkta hak ihlalleri derhal durdurulmalıdır.
I)SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM:
“Sağlıkta Dönüşüm Programı” olarak kamuoyuna lanse edilen program hem sağlık hizmeti verenler hem de sağlık hizmetlerinden faydalananlar açısından tam bir yıkım programıdır. Programda iki temel üzerine oturtulan “Dönüşüm” olgusu şimdiye kadar büyük oranda merkezden ve kamu eliyle yürütülen sağlık hizmetlerinin tasfiyesi ve özel sektöre devredilmesine dayandırılmaktadır.
Sağlıkta neoliberal reform ve dönüşüm;-sağlık ve sosyal harcamaların kısılması, -emek ve finans piyasalarının deregüle edilmesi, -sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi, -kamu tarafından fon ayrılan sağlık hizmetlerinin ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir.
I.1)Sağlık Hizmeti Sunanlar Açısından “Sağlıkta Dönüşüm”:
“Sağlıkta Dönüşüm Programı” temel sağlık felsefesini terk ederek, toplumun sağlığını hiçe sayarak kâr hırsına ve rekabete dayalı işletmeler biçiminde sağlık hizmetini yeniden düzenlemeye çalışmaktadır. Böylece, sağlık hizmeti verenler açısından ekip anlayışı ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bununla birlikte ücretlerin düşürülmesi ve bordro esaslı ücretlendirme yerine performansa dayalı bir sisteme geçilmesi söz konusudur.
Programla ayrıca sağlık emekçilerinin istihdam süreleri ve koşullarında piyasaya tam bağımlılık çerçevesinde iş güvenceli çalışma yerine esnek istihdam ve sözleşmeli çalışma esas alınarak sağlık emekçilerinin sosyal ve özlük hakları eritilmeye çalışılmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatı’nın 2007 Yılı Programında “işgücü piyasasında esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılmasının özel önemi olduğundan bahsedilerek işgücü piyasasında esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşmasının önündeki mevcut yasal engellerin kaldırılması ve bu çalışma biçimlerinin teşvik edilmesinden bahsedilmektedir. Bu programla hükümet hem sağlık hakkına saldırmakta hem de çalışma koşullarını insanlıktan uzak müdahalelerle düzenlemeye kalkışmaktadır.
I.2)Sağlık Hizmeti Alanlar Açısından “Sağlıkta Dönüşüm”:
Sağlık hizmeti alanlar için de tablo oldukça kötüdür. “Sağlıkta Dönüşüm” programı ile vergilerle finanse edilmesi gereken sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin, sigorta ve cepten ödemelerle finanse edilmesi hedeflenmektedir. Emekçiler için zaten oldukça ağır olan vergilendirme sistemine ek olarak sağlık ve sosyal güvenlik için ekstradan prim ödemeye dayanan bu sistem var olan yükü ağırlaştırmakta ve eşitsizlikleri arttırmaktadır.
Kısmen yürürlükte olan ve yeni yılda tümüyle yürürlüğe girmesi planlanan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası (SSGSS) ile asgari ücretin üçte biri olan 126 YTL'lik geliri olan 18 yaşından büyük herkes, gelirinin en az 64 YTL'sini prim olarak ödeyecek.
Ebeveyni üzerinden sağlık hizmeti alanlar, lise veya dengi okulda eğitime devam ettikleri takdirde 20 yaşına kadar, yükseköğrenime devam ettiklerinde ise 25 yaşına kadar bu haklarından yararlanabilecek. 25 yaşından büyük herkes anne-babasının vesayeti altından çıkmış kabul edilerek, kendi primini yatırmadığı sürece Sosyal Güvenlik Kurumu'na dahil olamayacak. Yasayla birlikte paralı hale getirilen sağlık hizmetlerinde, çalışanlardan tedavi giderleri için katkı payı alınması, profesör ve doçent doktorlar tarafından tedavi edilmek isteyenlerin ekstra ödeme yapması öngörülüyor.
I.2.1)Aile hekimliği:
Sağlıkta Dönüşüm programının önemli bileşenlerinden biri aile hekimliği sistemidir. Bu sistemin uygulandığı pilot bölgelerden biri olan Samsun’da yapılan SES’in yaptığı bir alan araştırmasına göre;
1) Aile Hekimliği süreci özellikle kırsalda hasta hakları ihlallerine dönüştürülmüştür. 2) Kırsalda aşılama çalışmalarında tam bir kaos mevcuttur. 3) Verem ile savaş durmuştur. 4) Sevk zinciri yok sayılmış. Bu konuda her geçen gün birbiriyle uyumsuz açıklamalar yapılmıştır. Pilot yasada uygulanacağı söylenen sevk zinciri tamamen ortadan kaldırılmıştır, yeni çıkarılan bir uygulama ile 3. basamak sağlık kuruluşlarına bile gidişlerde sevk zorunluluğu kaldırılmıştır.5) Halkın 112 Acil Hizmetlerinden yararlanması tamamen şansa bırakılmıştır. 7) Toplum Sağlığı Merkezleri oluşturulamamış, oluşturulanlarda ise tam bir kadrolaşma gözlenmiştir. 8) Sağlık çalışanlarının özlük hakları yok sayılmış, iç barış bozulmuş, geçici görevlendirmelerdeki keyfiyet, tam bir siyasal savaşa dönüştürülmüştür. 9) Sigortalı bireylerin cepten ödemeleri artmıştır. 10) Kırsal kesimde sağlık hizmetinin devamlılığı bozulmuş, halkın sağlığa ulaşma hakkı kesintiye uğramıştır. 11) İlaç harcamaları artmıştır. 12) Bulaşıcı hastalıklar konusunda hiçbir çalışma yapılmamıştır. 13) Vergilerimizle yapılan Sağlık Ocakları kapatılırken hakkaniyet, eşitlik, sosyal adalet yok sayılmıştır. 14) Sağlık hizmetinin olmazsa olmazı “meslek ahlakı” sağlık yönetimince tehditlere, geçici görevlendirmelere dönüştürülmüştür.
I.2.2)Özürlüler:
IMF ve Dünya Bankası patentli Genel Sağlık Sigortası getirmeye çalıştığı sosyal güvenlik ve sağlıkta prim sistemi ile özürlülerin de büyük bir bölümünün sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkını gasp etmeyi amaçlamaktadır. Özürlüler İdaresi Başkanlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü(DİE)’nin 2003 yılında açıkladıkları ortak rapora göre özürlülerin yaklaşık %40’ının sosyal güvenliği yoktur.
Sosyal Güvenlik durumuna göre özürlüler
toplam özürlü nüfus içinde( %)
toplam özürlü erkek nüfus içinde( %)
toplam özürlü kadın nüfus içinde(%)
Sosyal güvenliği olan
60,28
57,58
62,49
Sosyal güvenliği olmayan
39,72
42,42
37,51
TÜBİTAK Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırma Grubu’nun 2002’de yaptığı Türkiye Özürlüler Araştırması’nın 2006 İkincil Analiz raporuna göre de özürlülerin neredeyse yarısı engelliliği ile ilgili herhangi bir sağlık hizmeti alamamaktadır.
I.2.3)Kayıt Dışı Çalıştırılanlar:
“Sağlıkta Dönüşüm” programının önemli açmazlarından biri de kayıt dışı çalıştırılanlardır. Ülkemizde kayıt dışı çalışma biçimleri giderek yaygınlaşmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü 2003 Yılı Hane halkı işgücü anketine göre, SSK’lı işçi olarak çalışması gereken 3 milyon 224 bin kişi, Bağ-Kur’lu olması gereken 3 milyon 675 bin kişi ve ücretsiz aile işçisi sayılan 3 milyon 836 bin kişi olmak üzere toplam 10 milyon 735 bin kişi kayıt dışıdır. Ve kayıtdışı nüfus toplam işgücünün %52’sini meydana getirmektedir. Sayıları giderek artan bu insanlar kayıtlı çalıştırılmadıkları için prim ödeyemeyeceklerinden doğrudan GSS kapsamı dışında kalacaklardır. Türkiye’de 22 milyon 838 bin çalışandan sadece 11 milyon 168 bini SKK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’na kayıtlı bulunmaktadır. Geriye kalan 11 milyon 670 bin kişinin ise herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kaydı bulunmamaktadır.
Türkiye’deki yüksek işsizlik seviyesi de kayıt dışı çalışmayı arttırmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatı Dokuzuncu Kalkınma Programı (2007- 2013) 2007 Planına göre 2000-2005 yıllarını kapsayan dönemde Türkiye’de yaratılan istihdam, çalışma çağı nüfusu ve işgücü artışının gerisinde kalmıştır. 2000 yılında % 6.5 olan işsizlik oranı 2005 yılında %10.3 seviyesine yükselirken tarım dışı işsizlik oranı 2000 yılında %9.4’ten 2005 yılında %13.6’ya ulaşmıştır. Bu verilere göre her yıl artan oranda insanımız işsizlik yüzünden, işçilere dair her türlü hakkın gasp edildiği kayıt dışı çalışma koşullarını seçmek zorunda bırakılmakta ve kayıt dışı çalıştığı için de sağlık ve sosyal güvenlik imkânlarından yararlanamamaktadır.
Prim ödemelerini GSS de belirtilen düzenlemeye uygun ve zamanında yapamayan sigortalılar ile bu kişilerin bakmakla yükümlü olduğu kişiler, ödenmemiş primler ödeninceye kadar GSS'nın sağlık hizmetlerinden, acil durumlar dışında yararlanamayacaktır. Bağ-Kur'da kaydı bulunan ancak primini ödeyemediği için sağlık hizmeti alma hakkını kaybetmiş olan yaklaşık 8 milyon kişi vardır. Ayrıca SSK'lıların da yüzde 20'si primleri işveren tarafından ödenmediğinden, GSS’nin dışladığı diğer bir toplumsal kesimi oluşturmaktadır.
II)KAMU SAĞLIK HARCAMALARI:
Sağlık politikalarının hangi ideolojiden beslendiği ve bu politikaların hangi toplumsal kesimlere göre düzenlendiği, sağlık bütçesi aracılığıyla da izlenebilir. 2006 yılında toplam kamu sağlık giderleri 23,3 milyar YTL olarak gerçekleşmiş, toplam kamu tedavi giderleri 12,3 milyar YTL olmuştur.
Sağlık harcamalarının bu denli hızlı artmasından emekçiler ve yoksul kesim değil özel sektör ve uluslar arası tekeller faydalanmıştır. Türkiye’de kamu sağlık harcamaları kamudan özele kaynak aktarma mekanizmalarından biri olarak işlev görmektedir. AKP döneminde bu mekanizma derinleştirilmiş ve sağlık harcamalarının giderek daha büyük kısmı özel sektöre kaydırılmıştır. 2000 yılında kamu sağlık harcamalarının özel sektöre aktarılan kısmı %24 seviyesinde iken; AKP iktidarının 3. yılında bu oran ikiye katlanmıştır.
yıllar
Toplam sağlık
harcamaları
içinde
kamunun payı
Bu harcamaların
ne kadarı
kamuya
aktarıldı?
Bu harcamaların
ne kadarı
özel sektöre
aktarıldı?
2000
62
38
24
2003
76
39
37
2005
86
39
47
II.1)Kamu Tedavi Harcamaları:
2007 Mayıs ayı itibariyle Sağlık Bakanlığı’na bağlı 829 adet kamu hastanesi bulunmaktadır ve bu hastanelerin yaklaşık 100 tanesi asıl yükü çekmektedir. Ancak bu hastanelerin yaklaşık %65’i satın aldığı mal ve hizmetlerle ilgili olarak tedarikçileriyle icralık durumdadır. Devlet kamuya neredeyse sadece personel masraflarını karşılayacak miktarda kaynak ayırırken özel hastanelerin gereksiz yere kabarıklaştırılmış faturaları gecikmeden ödenmektedir.
Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerinin yükünü azaltmak ve halkın özel hastane olanaklarından yararlanmasını sağlamak bahanesiyle kamu çalışanlarının, özel sağlık kurumlarından yararlanmasının yolu açılarak, özel sektöre daha fazla rant alanı açılmıştır. Ancak bu uygulamanın yıkıcı sonuçları insan hayatını tehdit eden boyutlardadır. SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı'na kayıtlı hastalar, özel hastanelerde en kalitesiz malzemelerle ameliyat edilmektedir. Özellikle kalp ameliyatlarında kalitesiz kataterler, iplikler, stentler ve balonlar kullanılmakta, az ve kalitesiz malzeme ile çok sayıda hasta tedavi edilerek 'sürümden' kazanılmaktadır. AKP döneminde özel hastanelerde hasta yatış oranı oldukça büyük bir hızda artmıştır.
Hastanelerde Yatan Hasta Artış Oranı:
YIL/ KURUM
2001-2
2002-3
2003-4
2004-5
Sağlık Bakanlığı hastaneleri
1,6
4,8
27,5
81,1
Üniversite hastaneleri
7,6
15,3
26,8
31,2
Özel sağlık kuruluşları
11,9
10,8
34,7
64,6
SSK
5,4
1,4
3,4
-
Diğer Kurumlar
-17,5
18,2
-36,1
22,4
Türkiye ortalaması
4,1
4,1
16,9
22,2
II.2)Kamu ilaç harcamaları:
Koruyucu sağlık hizmetlerine genel bütçeden ayrılanı pay, AKP döneminde sürekli düşürülmüş ve reel olarak azaltılmıştır. AKP iktidarında sağlık harcamalarında reel olarak % 41,2 oranında artış olmasına rağmen, OECD 2005 verilerine göre koruyucu nitelikte yapılan kişi başına sağlık harcamalarının en düşük olduğu ülke Türkiye’dir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin aldığı pay 2003’te toplam genel yönetim sağlık harcamaları içinde % 5 iken, bu oran 2004'te %2.6' ya düşürülmüştür. Tedavi edici hizmetlerin toplam sağlık harcamalarındaki payı ise aynı dönemde % 84'ten % 90'a ulaşmıştır.
Kaynakların genelde tedavi edici sağlık hizmetlerine yönlendirilmesi ve koruyucu sağlık hizmetlerinin niteliğinin geliştirilmesinin ihmali ilaç harcamalarını büyük ölçüde arttırmıştır. 14 Aralık 2004'te Maliye Bakanı, Çalışma Bakanı ve Türk Eczacılar Birliği Başkanı tarafından imzalanan Protokolle büyük bir tasarruf sağlanacağı müjdesi verilmişti. Ancak protokolün imzalanmasının ardından, ilaç tekellerinin örgütü olan Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği gazetelere teşekkür ilanları verdi ve böylelikle protokolün neye hizmet ettiği de açığa çıktı. Kamu İlaç Alımı Protokolü'nün imzalanmasının ardından SSK sağlık harcamaları 2006'da % 70 arttı. SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı'nın toplam sağlık giderlerinin GSMH'ya oranı %3,1’de kaldı. Toplam sağlık giderlerinin yüzde 42'lik kısmı ilaç harcamalarında kullanıldı.
Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin (AİFD) yaptığı “Türkiye 2006 Yılı İlaç Harcamaları” raporuna göre kutu bazında ilaç kullanımı 2005 yılında yüzde 17, 2006 yılında % 13 oranında artmıştır. Kamu ilaç harcamalarında gerçekleşen reel artış 2005 yılında % 3, 2006 yılında %5’tir. Devirden sonra ilaç harcamaları yaklaşık 2,5 milyar YTL ve sağlık harcamaları ise 3,6 milyar YTL artmıştır. SSK’nın kişi başı sağlık harcaması ise 124 dolar’dan 316 dolar’a yükselmiştir. SSK’nın devriyle birlikte ilaç üretimi iyice sınırlandırılmış ve ithalata dayalı bir ilaç sektörü oluşturulmuştur. 1999’da 1 milyar YTL’nin altında olan kamu ilaç harcamaları, 2006’da 10 milyar YTL olmuştur.
Kamu İlaç Harcamaları:
2002
5 milyar 232 milyon YTL
2003
6 milyar 801 milyon YTL (artış: %9.8)
2004
7 milyar 760 milyon YTL (artış:%4.4)
2005
8 milyar 779 milyon YTL (artış:%2.3)
2006
9.9 milyar YTL
Kaynak: Sağlık Bakanlığı
III)SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ:
1980li yıllarda kayıt dışı kesimin giderek büyümesi, prim alacaklarının tahsil edilememesi ve toplanan primlerle oluşan havuzdan kaynakların ucuz krediler şeklinde sermayeye aktarılması ile birlikte sosyal güvenlik kuruluşlarının finansman dengesi bozulmuştur. 2000li yıllarda ise bozulan dengeyi gidermek için devlet bütçesinden yapılan transferler sosyal güvenlik reformunun alt yapısını hazırlayacak biçimde propaganda amaçlı kullanılmıştır.
Bu katkının devlete olan yükü sürekli gündemde tutulmuş ve yükün engellenmesinin tek yolunun sosyal güvenlik sisteminin piyasa koşullarına göre düzenlenmesi olduğu belirtilmiştir. Bu tespitin yapılması için var gücüyle çalışan TÜSİAD sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin nasıl piyasalaştırılacağına dair pek çok rapor yayınlamıştır. TÜSİAD’ın önerdiği Şili modelinde özel şirketler tarafından işletilen emeklilik fonları yüzünden çok sayıda insan mağdur edilmiştir.
Sosyal güvenlik kurumlarına yatırım için yeterli kaynak ayrılmayarak, emekçilerin ödediği prim ve vergilerle kurulan bu tesisler önce verimsiz kılınmış, ardından kamuya ait birikim özel sektöre ve uluslar arası tekellere devredilmiştir.
III.1)SSK:
5283 sayılı yasa ile işçilerin ödediği primlerle kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu 148 hastanesi, 212 dispanseri, 202 sağlık istasyonu, 9 ağız ve diş sağlığı merkezi, 2 hemodiyaliz merkezi, 1 huzurevi ve 1 ilaç fabrikasıyla tasfiye edilerek, Sağlık Bakanlığı’na devredilmiştir. Dolayısıyla SSK hastanelerinin devri ve eczanelerinin kapatılması da Genel Sağlık Sigortası kapsamında ele alınmalıdır. Bu uygulamalar ile birlikte halkımızın nitelikli ve ucuz sağlık hizmetinden faydalanma imkânına zarar verilmiş ve sağlık hakkı gasp edilmiştir. Devrin SSK’ya getirmiş olduğu ek maliyet 6.1 milyar YTL’dir
SSK ilaç alım ve üretim modeli ile SSK bünyesindeki milyonlarca hastaya ucuz ilaç sağlamak mümkünken Kamu İlaç Alımı Protokolü’nün imzalanmasıyla SSK’lılar serbest eczanelere yönlendirildi. Dolayısıyla SSK’nın toplu alımlarla elde ettiği indirim olanaklarından, yoksul halk pahasına vazgeçildi. SSK ihale ile toplu alım yaparak ilaçları perakende satış fiyatları üzerinden değil imalatçı/ithalatçı fiyatı üzerinden yapılan indirimlerle alıyordu. Ayrıca ilaçların bir bölümünü de kendisi üretiyordu.
Türkiye’de toplam sağlık harcamalarının yarıya yakınını ilaç harcamaları oluşturmaktadır. Protokol uygulamaya konduğu tarihten itibaren ilaç harcamalarında baş döndürücü artışlar gerçekleştirildi ve 2006 yılı SSK sağlık harcamaları üç kat artarak kurum iflasın eşiğine getirildi.
Yıllara Göre SSK’nın Kullandığı Mal ve Hizmetin Kaynağı:
YILLAR
Dışarıdan satın alınan sağlık hizmeti %
Kurum sağlık tesislerinde üretilen mal ve hizmet %
toplam
1995
21,2
78,8
100
1996
23,4
76,6
100
1997
24,9
75,1
100
1998
25,9
74,1
100
1999
28,4
71,6
100
2000
30,2
69,8
100
2001
32,3
67,7
100
2002
29,6
70,4
100
2003
30,0
70,0
100
2004
39,4
60,6
100
2005
79,4
20,6
100
2006
95,0
5
100
SSK'nın son verilerine göre 2004'te 6,6 katrilyon lira olan toplam sağlık harcaması, SSK’nın tasfiyesinin ardından 2006'da 5 katrilyon liralık (yüzde 70) artışla 11.5 katrilyon liraya yükselmektedir. Bu artışın büyük bir bölümü ise 2004'te 2.6 katrilyon lira olan ilaç harcamalarının 2006'da 2 katın üzerinde artışla 5.5 katrilyon liraya çıkması nedeniyle meydana gelmektedir.
Sosyal Sigortalar Kurumu Sağlık Harcamaları (milyar YTL)
yıllar
Toplam sağlık harcaması
İlaç harcaması
İlaç harcaması artış oranı
İlaç harcamalarının sağlık harcamaları içindeki payı %
Kurum eczanelerine yapılan harcamalar
Anlaşmalı
eczanelere
yapılan
harcamalar
2003
4.981.194
2.101.496
11.9
42.2
1.662.128
439.368
2004
6.635.691
2.687.750
27.9
40.5
2.159.597
528.153
2005
7.457.105
3.552.939
32.2
47.6
881.953
2.670.986
2006
11.416.477
5.373.128
51.2
47.1
0
5.373.128
2007 yılında Sosyal Güvenlik Kurumları'nın toplam gelirleri 56,8 milyar YTL toplam giderleri ise 80.6 milyar YTL olması öngörülmektedir. Bu kurumların bütçe açığının da 23,8 milyar YTL olması beklenmektedir. Buna göre 2006 yılı ile kıyaslandığında 2007 yılı için açık yüzde 9.1 oranında artacaktır. Bu rakam GSMH'nin 3.78'ine denk gelmektedir. Açığın bu denli büyümesinde hiç kuşkusuz bu kurumlara yatırım için yeterli kaynak ayrılmamasının ve hatta AKP döneminde yatırım için ayrılan kaynakların büyük ölçüde düşürülmesinin göz ardı edilemeyecek bir payı vardır.
Kamu Yatırım Harcamalarının Kurumsal Gelişimi:
Yüzde dağılım : * GSMH’ya oranları:
2002
2003
2004
2005
2006tahmin
2007bütçe
2002
2003
2004
2005
2006tahmin
2007bütçe
Bütçe
53.1
45.4
39.2
43.7
41
40.7
3.07
2.01
1.64
2
1.85
1.87
KİTler
20.1
15.7
19.8
16.6
15.2
13.7
1.16
0.7
0.83
0.76
0.68
0.63
İller Bankası
2.1
2.9
2.1
2
1.8
2.3
0.12
0.13
0.09
0.09
0.08
0.1
Döner Sermaye
0.9
0.9
2.4
1.3
1.1
1.8
0.05
0.04
0.1
0.06
0.05
0.08
Sosyal GüvenlikKurumları.
0.8
0.7
0.8
0.3
0.2
0.4
0.05
0.03
0.03
0.01
0.01
0.02
Fonlar
0
0
0.1
0.1
0
0
0
0
0
0
0
0
Toplam
77
65.7
64.4
59.2
59.2
59
4.44
2.91
2.7
2.92
2.67
2.7
Yerel Yönetimler
23
34.3
35.6
40.8
40.8
41
1.33
1.52
1.49
1.65
1.84
1.88
Genel Toplam
100
100
100
100
100
100
5.77
4.43
4.19
4.57
4.51
4.58
Kaynak: DPT Genel Ekonomik Hedefler ve Kamu Yatırımları Raporu
Kamusal sağlık hizmeti veren kurumlarda uzun süreden beri yatırımlar durdurulmuş ve personel açığı bilerek kapatılmamıştır. Kamuoyunda bu yolla yaratılan hoşnutsuzluk “Sağlıkta Dönüşüm” programının kitlelerce benimsenmesi için kullanılmaktadır. Hastalar “müşteri” konumuna getirilmekte ve sağlık hizmetlerinin kamusal finansmanı yerine özel rekabet ve piyasa güçlerine dayanan bir finansman biçimi getirilmeye çalışılmaktadır.
Başta Kamu Yönetimi Reformu olmak üzere sağlıkta neo-liberal dönüşüm programının temel gerekçesi olarak hükümet tarafından ileri sürülen sosyal güvenlik kuruluşlarının bütçeye yükü, faiz ödemeleri ile kıyaslandığında oldukça düşük seviyededir. Bütçeden sosyal güvenliğe son on yılda bütçeden aktarılan kaynakların toplamı 60 milyar YTL iken faiz ödemelerine ayrılan kaynak ise 252 milyar YTL’dir.
Sosyal Güvenlik Katkıları ve Faiz Ödemeleri 1994–2004 (YTL)
Sosyal Güvenlik Katkıları
Faiz ödemeleri
Yıl
Miktar
Milli Gelire Oranı
Bütçeye Oranı
Miktar
Milli Gelire
Oranı
Bütçeye Oranı
1994
40.580.000
1,0%
4,5%
298.285.000
7,7%
33,2%
1995
108.200.000
1,4%
6,3%
576.115.000
7,3%
33,7%
1996
335.300.000
2,2%
8,5%
1.497.401.000
10,0%
38,0%
1997
760.000.000
2,6%
9,5%
2.277.917.000
7,7%
28,5%
1998
1.400.000.000
2,6%
9,0%
6.176.595.000
11,5%
39,6%
1999
2.750.000.000
3,5%
9,8%
10.720.840.000
13,7%
38,2%
2000
3.225.685.000
2,6%
6,9%
20.439.862.000
16,3%
43,9%
2001
5.112.000.000
2,9%
6,4%
41.064.609.000
23,3%
51,1%
2002
11.205.000.000
4,1%
9,7%
51.870.659.000
18,9%
44,8%
2003
15.922.000.000
4,5%
11,3%
58.609.163.000
16,4%
41,7%
2004
19.300.000.000
4,5%
13,8%
58.488.490.000
13,6%
41,7%
Toplam/
Ortalama
60.158.765.000
3,9%
10,3%
252.019.936.000
16,3%
43,3%
Kaynak: Hazine, DPT ve Maliye Bakanlığı
Sonuç:
IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği gibi uluslar arası finans kurumları ve bölgesel bloklar kamu hizmetlerinin piyasaya devredilmesi için küresel çapta faaliyetler sürdürmektedirler. Bu küresel kurumların dayatmaları halkın değil yerel ve küresel sermaye gruplarının çıkarlarına uygundur. 2006 yılı bu politikaların Türkiye’de yoğun biçimde hayata geçirildiği yıl olmuştur.
Sağlık ile ilgili değişimlerin, sağlığın bir hak olduğu ve bu hakkın da kamusal bir anlayışla karşılanması gerekliliği üzerinden yapılmadığı takdirde yaratacağı toplumsal tahribat ortadadır. Genel Sağlık Sigortası; Anayasa ve uluslar arası sözleşmeler çerçevesinde sağlanan sağlık haklarını gasp etmekte, kamusal sağlık hizmeti sağlanması yerine de prim ödemelerinin miktarına ve sürekliliğine bağlı olarak sınırlanmış sağlık hizmeti verilmesini getirmektedir. Tüm bunlara ek olarak da katılım payıyla pek çok insanı daha fazla mağdur etmektedir. Yeterli kaynak ayrıldığı takdirde ülkemizde üretilebilecek olan bazı temel sağlık hizmetlerinin, uluslar arası şirketlerden alınmaya başlaması ile birlikte sağlık hizmetlerinin erişilemezliği artmakta ve bu yolla hizmetler daha pahalı hale getirilmekte ve sağlık harcamaları hızlı bir biçimde artmasına rağmen nüfusun büyük bir bölümü kaliteli sağlık hizmetinden faydalanamamaktadır.
Temel insanlık hakkı olan sağlık hakkı kamusal bir anlayışla yeniden düzenlenmeli ve sağlık hizmetlerinin piyasalaştırılmasından kaynaklı olarak artan sağlıkta hak ihlalleri derhal durdurulmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder