17 Ağustos 2009 Pazartesi

Kamusal Alan ve Kamu Kavramları Üzerine


CAHİDE SARI



Sözcüklerin öyküsünü onları dile getirenlerin kim olduğuyla, dile getirilmelerini kimin sağladığıyla, dile getirilme biçimlerinin nasıl şekillendirildiğiyle okumak gerekmektedir. Kamu ve kamusal alan kavramlarının öykülerinin arka planında “toplum” ve “iktidar” arasındaki ilişkinin algılanma ve kurulma biçimi ile siyasetle ve siyasal olanla neyin kastedildiği durmaktadır.

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük (1998) kamu kelimesine birinci anlam olarak "hep, bütün" karşılığını vermektedir. İkinci anlam olarak da sözlükte, "bir ülkedeki halkın bütünü, halk, amme" tanımı verilmektedir.
Kamu kavramının İngilizce öyküsünde de benzer bir durum karşımıza çıkmaktadır. "Public" kelimesi etimolojik olarak 14. yüzyılda kullanılan pupplik kelimesine dayanmaktadır ve umumun gözetimine ve bilgisine açık olan şeye göndermede bulunmaktadır.
Publicus kavramı insanların oluşturduğu bir topluluğa işaret eder ve kavramın kökeni Antik Yunan’a dayanır. Cicero’da ve yine Antik Yunan’da rastladığımız res publica kavramı da, publicus’tan türemiştir ve belirli bir hukuka ve kurallar bütününe işaret etmektedir. Public önceleri Republicus’un odağında dururken giderek nesneleştirilmiştir.[1]

Sennett’e göre İngilizce’deki ilk kullanımıyla kamu sözcüğü, toplumun ortak çıkarı ile bir tutulurken daha sonra buna sözcüğün “genel gözleme açık ve ortada olan” seklinde yeni bir anlamı eklenmiştir (Sennett, 1996: 31).

Kamu ve kamusal alan kavramlarının etimolojik olarak aynı kökene işaret etmesi aynı zamanda, bir bütünlüğün giderek bölündüğünü ve bu bölünmeye eşlik eden bir farklılaşma sürecinin olduğunu ima etmektedir. Bugün artık bu bölünmeden, kökenin birliğini unutturacak düzeyde bir belirleme/belirlenme, özne/nesne, kurma/kurulma ilişkisinin türediğini görmekteyiz.

Kamusal alan kavramının varlığı aynı zamanda kamusal olmayan bir alanın bulunduğuna da işaret etmektedir. Dolayısıyla kamusal alanın tanımı ve kapsamı, zorunlu olarak neyin ya da nelerin kamusal alandan dışlandığına, onun içine dahil edilmediğine, kamusal alanın kamusal olmayanı nasıl ve ne üzerinden kurduğuna bağlı olarak değişmektedir.

Günümüze dair tartışmalarda kamusal alan kavramı bir yandan özel alana da gönderme de bulunmakta, yani kamusal alanın sınırı özel alanın sınırı ile çizilmektedir. Modern devlet fikri Laughlin’e (2004) göre kamu ve özel ayrımına dayanmaktadır. Bu sınırın politik olarak muğlak bir sınır olduğunu belirtmekte fayda vardır.

Kamusal alan ve özel alan kavramları oikosun siyasalla ilişkisini okumak açısından önemlidir. Aristoteles’te oikosun bittiği yerde siyasal alan ya da onunla aynı anlama denk gelmek üzere kamusal alan başlamaktadır. İnsanın siyasal bir beden olarak inşası oikosun dışında -ama oikostan tümüyle ayrı olmayacak şekilde- gerçekleşmektedir. Bu da polisin yurttaşına politik aygıtın hem içerisinde hem de dışarısında var olabilme özelliğini yani aynı anda iki farklı yaşam formuna sahip olma özelliğini vermektedir.

“Zoe canlı olan (hayat süren) her şeydir ya da her şeyde hayat süren candır... Tanrı, bitki, doğa, “insan”, hayvan her şeyde mevcut canlılıktır. Bios ise, insan özelinde var olan, nihai bir ereğe yönelen siyasi hayattır” (Agamben, 2001: 9- 10).

Poliste kamusal alanın işaret ettiği kamu’yu oluşturan bios’tur ve zoe ile bios ayrımı polise dolayısıyla da siyasala göndermede bulunmaktadır.

Daha sonraki dönemde ise siyasal alan Aristoteles'e zıt biçimde hane içindeki faaliyetlerin, yani koruma ve yeniden üretim faaliyetlerinin toplumsal alana yayılması ile hanedeki faaliyetlerin siyasal alana çıkarılması ile inşa edilmiştir. Yani yönetim tekniği hanelere dair ve hane düzenlemesi üzerinden işleyen bir tekniktir. Bu noktada kamusal alanın haneye sızması aynı zamanda hanedeki faaliyetlerin de artık disiplin ve kontrol mekanizmalarına tabi tutulduğu anlamına gelmektedir. Kamusal alan her hanenin en iyi biçimde idare edilmesi ilkesi ile inşa edilir. Kamusal alanın oikos’a dek genişletilmesiyle kamuyu oluşturanların ekonomik olarak en iyinin elde edilmesine yönelik tekniklerle nesneleştirilmeleri söz konusudur.

Keit Tribe’a göre yasa koyucunun toplumsal düzenin tesis edilmesi görevi, insan kaynağının kontrol ve yönetimini gerektirir. Yasa koyucunun her bakımdan iyi bir düzen tesis edebilmesi için kamuyu oluşturanlara dair bilgilerin tümüne ihtiyacı vardır. Yasa koyucu karşısında tebaa yada halk için de bu kontrol ve manipülasyon faaliyetlerine tam bir uyum ve boyun eğme zorunluluğu ortaya çıkar. Yönetilen bu anlamda düzenlemeler, limitler ve yönlendirmelerle kısıtlıdır. Dolayısıyla kamusal faaliyetler düzenleme, sınır çizme ve yönlendirme faaliyetleridir.

Her siyasi iktidar, belirli bir biçimde davranma ve yaşama yönünde kendine has sistemli bir yönetim tekniğine yaslanır. Yönetim tekniğinin, kendisine yüklenen işlevi ve rolü yerine getirmesi için bir meşruiyet zemininde işletiliyor olması gerekmektedir. Meşruiyet sorunu doğrudan iktidarın kaynağına ilişkindir. Siyasal iktidar toplumsal rızaya dönüşmedikçe bir zoru, bir zorunluluğu ve bir zorbalığı temsil etmektedir. Bu yüzden tüm siyasal iktidarların temel problemi, toplumsal rıza arayışıdır. Söz konusu iktidarın meşruluğu için kaynağının Yasa olması gerekmektedir. Bu bağlamda iktidarın, Yasayı uygulama yetkisi; yani düzenleme, sınırlama ve yönlendirme yetkisi üzerinden işlediğini söyleyebiliriz. Kamu ve kamusal alan da bir Yasa çerçevesinde inşa edilen kategorilerdir.

Modern iktidarın Yasası “rasyonel” gerekçelere dayanmaktadır. Kamusal alan ve kamu kavramları bu rasyonel gerekçeler üzerinden oluşturulur. “Machiavelli’nin insanı devletin otoritesi ve disiplini altına alarak, neyin iyi neyin kötü olduğunu artık devletin belirleyeceği; eğitim, din, insan ve ekonominin kendi başına bir erek olmayıp siyasal iktidarın bir aracı olduğu söylemi, modern iktidarın devletini haber vermektedir” (Ağaoğulları, 1991:194).

Kamusal alanın inşası yaşama dair sınırların çizilmesi, etik kodların belirlenmesi ve kamuyu oluşturan “özne”lerin disipline edilmesi ile mümkündür. Hükümdarın toprağı ve nüfusu üzerindeki iktidarı pamuk ipliğine bağlıdır ve hatalı bir davranış ortadan kalkmasına yol açabilir. “Asıl olan ister korku isterse ikna ile toplumun itaatinin sağlanmasıdır. Egemen bunu sağlamak için hiç bir kayıt altında değildir ve “tuzakları tanımak için tilki, kurtları ürkütmek için aslan gibi” olmalıdır (Machiavelli,1994:110).



Bu bağlamda kamusal alan da kamuyu kuran iktidarın yönetimselliği üzerinden biçimlenen alan olarak tanımlanabilir. Kamu ve kamusal alan bir yönetme tekniğinin var ettiği kategoriler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Modern iktidarın “XVII. ve XVIII. yüzyılda esas olarak beden üzerine, bireyin bedeni üzerine odaklanmış iktidar teknikleri olarak ortaya çıktığı görüldü. Bunlar, bireysel bedenlerin uzamsal dağılımının (ayrıştırılmaları, sıraya sokulmaları, diziye ve gözetime sokulmalarının) ve bu bireysel bedenler dolayında bütün bir görünürlük alanının düzenlenişinin gerçekleştirildiği bütün o usullerdi” (Foucault, 2004:247).

Ancak günümüzde, yine Foucault’ya (2008) dayanarak, kamuya dair düzenlemelerin tümünde, dışarıdan dayatılan değil artık içselleştirilmiş ve kamuyu oluşturan unsurlar olarak bireylerin her birinin belirli ilkeler doğrultusunda kendi kendini düzenlemesine dayanan bir yönetim tekniğinin işletilmekte olduğunu söyleyebiliriz. Bu yönetim tekniği disiplin toplumundan farklı olarak güvenlik nosyonuna yaslanır ve Lazzarato’ya (2005) göre bu teknik, şeylerin doğrudan düzenlenişinden çok şeylere dair ihtimallerin düzenlenişine dayanır.

Kamu kavramı, kamuyu oluşturan “özne”lerin gerçekte özne mi yoksa iktidarın nesnesi mi olduğu sorusundan bağımsız ele alınmaz. Kamunun aynı zamanda bir nesneleştirme sürecine işaret ettiği açıktır. Kamuyu oluşturan bu özneler gerçekte kamuyu kuran iktidarın nesneleridirler. Dolayısıyla kamu kavramı, kamuyu oluşturan “özne”lere değil gerçekte kamuyu tasarlayan ve onu kuran iktidara göndermede bulunmaktadır. Bir insan topluluğunu kamu yapan da iktidarın kendisidir.

KAYNAKLAR:

Agamben, Giorgio. (2001). Kutsal İnsan: Egemen İktidar ve Çıplak Hayat. Çev.,İsmail Türkmen ve Daniel Heler. İstanbul: Ayrıntı.
Ağaoğulları Mehmet Ali ve Köker Levent. (1991). Tanrı Devletinden Kral Devlete. Ankara: İmge.
Foucault, Michel. (2008). The Birth of Biopolitics: Lectures at the Collège de France 1978-1979. Palgrave:Macmillan.
Lazzarato, Maurizio. (2006). “Biopolitics/Bioeconomics : a politics of multiplicity ». http://multitudes.samizdat.net/Biopolitics-Bioeconomics-a.html 9 Aralık 2008 tarihinde indirilmiştir.
Laughlin, Martin. (2003). The Idea Of Public Law. Oxford: Oxford University Pres.
Machiavelli, Nicole. (1994). Prens, Çev., Nazım Gönenç. İstanbul: Anahtar Kitaplar
Maihofer, Werner. (1990). "The Ethos of the Republic and the Reality of Politics". Machiavelli and Republicanism içinde, ed. Gisela Bock, Quentin Skinner and Maurizi Viroli. Cambridge: Cambridge University Pres.
Türk Dil Kurumu. (1998), Türkçe Sözlük, 9. Baskı. Ankara: Türk Dil Kurumu.
[1] "republicus" teriminin tarihsel gelişimi için bkz. Werner Maihofer, "The Ethos of the Republic and the Reality of Politics," Machiavelli and Republicanism içinde, ed. Gisela Bock, Quentin Skinner and Maurizi Viroli (Cambridge: Cambridge University Press, 1990), 283-292.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder